HAKKIMDA

Sıradan isleri, rutindeki sıradanlıkları sevmiyorum, içime sinmeyen ya da bir fark yaratamayacağım bir iş yapmayı ya da memur gibi çalışmayı da… Kendisiyle kavgalı, kendisiyle rekabet eden, kendi kendini sorgulayıp, sürekli gelişmeye çalışan, hayatı her anlamda tutkuyla karşılayan, sevinci de, mutluluğu da, üzüntüyü ve kederi de çok yoğun yaşayan ve bu anlamda huzursuz bir ruhum sanırım. Ama dediğim gibi bu kavga, bu huzursuzluk kendimle, kendi içimde… Hiçbir zaman kendime “tamam oldum” diyebileceğimi sanmıyorum… Atalet ve rutin işlerin içinde yaşamak kadar beni boğan hiçbir şey yok. Rutin her yerde var biliyorum ama bunu dengeleyecek bir öykü yoksa yaptığım işte ya da hayatımın içinde, ben o işten tatmin alamıyorum.

Kapasitemin, yapabileceklerimin farkındayım, ya da bilmediğim bir şeyi kısa sürede öğrenip dönüştürebileceğimin. O nedenle sürekli gelişime, yaşam boyu öğrenmeye fazlasıyla inanıyorum. Ne istediğini bilmemekten ziyade, fazla bilmek galiba durumum. Hedeflerimin, hayallerimin peşinde keskin dönüşler yapmaktan çekinmedim hiç. Uzun vadede ise bana kattıklarını gördükçe daha fazla cesaretlendim.

İnanmadığım bir işin altına elimi sokmak istemem, birisi sırf titre sahibi olduğu için inanmadığım bir fikrini desteklemem ya da destekliyormuş gibi görünemem. Farklı duygular/düşünceler taşırken, samimiyetsiz bir şekilde “mış” gibi davranamam. Pek politik değilim yani… :) Kurumsal açıdan bunu zayıflık olarak değerlendirenler olsa da, ben kendimi tabiri caizse “omurgalı” buluyorum ve seçimlerimin getirdiklerini de kabul edip yaşıyorum.

Kişilik olarak önyargısız yaşamaya, insanların davranışlarının arkasındaki sebepleri anlamaya çalışan bir yapım var; hani sorsanız en güçlü bulduğun yanın ne diye; bu derim; bir çok insanın yapamadığı ya da seçme cesaretini gösteremediği bir davranış şekli çünkü… Ve ama insanlar benimle ilgili konuşurken bir duruşum olduğundan söz edebiliyorlarsa, yine bence işte bu sebeplerden…

Yaşım 33 olabilir ama küçüğüm daha. Başucumda sürekli duran kitap Küçük Prens hala. Öğrenecek çok şeyim var, gidecek çok yolum, edinecek tecrübem… Bunları harmanlayıp ne gibi bir katkı yaratıyorum, yaratabilirim, gece yattığımda en çok düşündüklerim…

En büyük mutsuzluk sebebim enerjimi harcıyor, yeteneklerimi törpülüyor olduğumu görmek. Oysa enerjimi harcıyor değil kullanıyor, yeteneklerimi törpülüyor değil geliştiriyor olmalıyım… Kendimi değil ama yaptığım işi, emeğimi, değişimi, gelişimi önemserim.

Etiketlerle yaşamayı sevmedim hiç, egosuna yenik insanlarla “geçinemedim”. Hayallerinin peşinde düşe kalka ve kendi yolunda ilerleyen biriyim işte. Herkes gibiyim ama hiç kimse gibi de değilim. Arızalarım var ama arızalarımla mutluyum. İstanbul’a aşığım. İyi olan her türlü müziği dinlerim. Arya da severim, rock da, arabesk de dinlerim bazen, pop da… Teknolojiye meraklıyım. Hayatı güzelleştiren, kolaylaştıran, mesafeleri yakınlaştıran her türlü teknoloji karşısında heyecan duyarım. Fena bir kullanıcı da değilimdir hani… Hayvanlara aşığım sonra. İmkanım olsa evde kaplan beslemeyi falan isterim mesela. Yunuslarla açık denizlerde yüzmek, kırda saatlerce at binmek hep istediğim ama bir türlü yapamadığım şeyler… Davul çalmayı severim, Yoga yapmayı. Kova-Koç-Aslan karması bir şeyim yıldızlara göre. Çekirgeyim. Kardelenim. Özlem Hoşcan adım.

İstanbul, 2011

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.